Kulübün loş ışıkları arasında sıkışmış kalabalığın içinde, deli gibi sokulan bakışlar ve ter kokusu yükselirken, dışa vurulmamış arzular patlamaya hazır bir bomba gibiydi. O karanlık köşede, geceye hükmetmeye niyetli iki beden birbirine yapıştı; kıvrak vücutlar terle kayganlaşmış amcıkların ve sertleşmiş yarakların dansına teslim oldu. Kadının nefesi kesiliyor, yaramaz diliyle adamın sert göğsüne tırmanıyor, fısıltılarla dolu tehditler savuruyordu. “Seni nasıl inleticem, bekle gör…” diyordu, dudakları ısırılmış ve gözleri kıpkızıl.
Adamın elleri kadının altına dalarken, kaslı kolları onu sımsıkı kavradı; her an amcığını içine geçirecekmiş gibi göğüslerine dayadı. Kadın da boyun eğmiyor, avuçlarını adamın kalçalarına geçirip onu kendine çekiyordu. Sert adımlarla arkadan dayama başladı; her içeri çekişte kadın daha yüksek inliyor, sıradağlar boyunca yayılan o zevk titreşimleri bedeni sarmaladı. Yarağın soğuk damarlarında dolaşan kan hızla arttı; adamın nefesi sertleşerek boğazından çıkıyordu.
Kadın dizlerini kırıp öne eğildiğinde, adam bütün gücüyle arkasından girdi. Her gidişi yerinde bırakmıyordu; amcığı tam deliğine saplanırken sesler kulaklarda çınladı. Sikişe eşlik eden nefesler havayı doldurdu: “Aman am… daha hızlı… kökle!” diye yalvardı kadın. O anda birdenbire şiddetlenen hareketlerle adam dipten vurdu; sanki ruhunu çıkaracak kadar derinlerdeydi. Kadının teni kızardı, sıcaklığı arttı, tüm vücudu titredi.
Son darbeyi vururken ikisi de zirvede patladı; kadın bodrum katındaki en kirli isyanlarını haykırdı. Adam ise boşalmanın gücüyle uzun uzun içine akarken, sesi hırıltılı bir vahşilikle yankılandı etrafta: “Sen benim küçük boku taşlayan folloşumsun!” Yarağın son damlası düştüğünde dünya durdu gibi oldu; kulüp yanarken bu iki beden sapıtma içinde birbirine kenetlenmişti hâlâ…